Kayıtlar

Eylül, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Oh olsun mu gerçekten?

Resim
Ankara’da her gün yanından geçilen sokağın tam ortasında patlayan hayatlar… Duvarlara takılan mutluluk tebessümleri… Çivilerle bezenmiş bombanın yarım bıraktığı hikâyeler… Ve hayat devam ediyor… Siirt’te düğüne gittiğini sanan fakat karşılarında yeni bir düğün bulan dört hayat… Sivil masumiyetine sıkılan kurşunlar… Ve yarım kalan yaşam sevinçleri… Yarım kalan mutluluk hikâyeleri… Ve hayat devam ediyor… Çocuklar ağlarken… Bitlis’te her şeyden habersiz bir yaşam… Belki de tek şansı vardı para kazanmak için… O da akranları gibi üniversite kazanma hayalleri kurmuştu belki de… Fakat kendisini polislik yüksek okulunda bulmuştu. Vakit burada tamammış meğerse… Yarım kalan hayaller… Ve hayat devam ediyor…   Bir tarafın hikâyesi sonlanırken diğer tarafın da sonlanmıyor mu ki? Bu ateş nereye kadar yüreklerimizi yakmaya devam edecek… İnsanı insan olarak ne zaman görmek için adım atacağız. Dağda ölen de bizim evladımız, şehirde ölen de ne zaman diyebileceğiz… Yoksa kabaran mi

İkinci El, Temiz, Satılık Dert!

Resim
Dertlerimizi satılığa çıkarsak bir gün? Evet, bir gün gerçekten dertlerden kurtulmuş olsak... Her şey farklı bir güzelliğin merkezi olsa, hiçbir sızı yaşamasak... Evet dertlerimizi gerçekten satmış olsak... Ümmetin sızısını taşımasak yüreğimizde, kayıp kimlikler mezarlığına uğramasak, ikinci el bir hayatın son demlerinde oyalasak ömrümüzü... Kâinatın, sessizliğiyle kulaklara hoş bir sada bırakan sesinin hükmünü saklasak ses tellerimizde, yaşamın yaşanılmayan nesi varsa yaşasak doyasıya ve sabahları güneşin doğuşunu hiç hatırlamasak... Evet, bir gün gerçekten satsak dertlerimizi... Kaygısız bir sevgiye kucak açsak, hüzünsüz bir muhabbetin damarlarında dolaşsak ve gözyaşı değmeyen yastıklarımızın içine gömülsek.... Gecenin diriliğinde kaybolsak delice, ıssız sokaklarda yalnızlığı adımlasak, mezar taşlarında kendimizi arasak ve kıvrılsak soğuk bankların üzerine, buz tutmuş bir rüya görsek... Ya da gecenin karalığında boğazımıza düğümlenen bir içeceğin etkisiyle ka

Artık Ölmek Çok Kolay

Resim
Ölüm... Ne kolay kelime. Ne kadar acısız dilimize yapışır oldu son zamanlarda. Ne kadar eskidi... Evet, ölüm eskiyor artık. Medyanın ölümleri artık sıradan haberler olarak vermesi, sonra PKK-TSK/ polis ikilemiyle birlikte toprağa gömülen nice canlar, artık ölümün adını eskitmekle birlikte zihinlerden ölüm imgesinin o dehşet verici esrarlı perdesini de kaldırıyor. Bunlara öncesinde Irak ve Filistin, sonrasında Suriye, Libya ve birçok yerdeki ölümleri de ekleyebilirsiniz. Bayramdan dokuz-on gün önce... Bavullar hazırlanırken mutlu ve mesut aile tabloları evlerinde son hazırlıklarını yapıyor. Kimi giyeceklerini özenle kırışmasın diye yerleştirirken valizine, kimiyse çok özlediği topraklarına, arkadaşlarına kavuşmanın hayalleri içerisinde... Yola çıkana kadar, yol bitene kadar. Dokuz gün öncesiyle bayram bitimi arasında tam 162 hayat... Evet, dün nice hayallerle yola koyulan nice insan şimdi hakkın rahmetinde. Ölüm eskidikçe ölenler çoğalıyor günden güne. Hem öyle ba

Bayram Bittiginde…

Yine çocukça bir bayram yaşayamadım... Bir umutla geceden başlayamadım bayrama... Uykusuz bir gecenin sabaha vuran sessizliğine ses olup düşemedim yüzümdeki tebessümle... Korkunç rüyaların, bir fatihalık karabasanların hâkimiyetine bıraktım umutlarımı... Sevincimi kaybetmemin bahanesini farklı bahanelere yüklemenin sıkıntısını yaşadım bir gece boyu... Sabah namazını kılarken dilime dokunan dualarda kayboldum... Cami yoluna düşmüşken karanlığın aydınlığa bakan loşluğunda, kayıp bayramları adımlıyordu zihnim. Sonra cami içerisindeki vaaza bıraktım kendimi. Mü’minler kardeşti. Bugün küs ve dargınlıkları bitirme zamanıydı. Kendimi aradım hemen…  Kendimi bulamadım bayram namazında. Çocukken kendimle barışık bir hayatım vardı. Büyüdükçe neden farklılaşıyordu dünya… Ya da neden farklılaşmıştım ben… Soruları bir kenara kaldırdım, “Allahuekber…” Çocukken yapmış olduğum gibi, yanı başımdaki amcanın tekbirlerde şaşırmasına yine içimden gülümsedim... Ve öncesinde bayram namazı anlat