Vicdansız İnsanlığımız
Kimsenin kimseye üstünlüğünün olmadığı dünyada, hükümsüz
üstünlükler fısıldıyor insan etrafına. Kaygıdan azade cümleler kuruyor devamlı.
Bir şeyler kanıtlamaktan ziyade bir şeylerden sıkıldığını ifade ediyor.
Kendisinden…
Varlık üzerinden kavgaya tutuşanların hükümsüz prensiplerini
toprak bile kabul etmiyor artık. Bir şey söylemek için sözü kirletenlerin harcı
değil vicdandan bahsetmek. İnsanlığından utanmayanların egolarını
patlatırcasına ölüme meydan okuyuşları, her seferinde acı bir kayıp olarak
insanlık tarihimize ekleniyor. Bir şeylerin acısını hissetmek için nedense artık
yorulmuyoruz. Acının böylesine çok olduğu dünyada, yorulmaya değer bulmadan
yeni bir acıyla karşılaşıyoruz. İnsanlığımız vicdan eleğinde günbegün biraz
daha boğuluyor…
Vicdanlarına katran dökmüşlerin hunharca katliamlarından
ziyade, vicdanımızın iyi-kötü dengesini bir ayarsızlıkla kaybetmesi daha da
ürkütücü görünüyor. Namus ve iffet kaygısıyla bağrımıza ve insanlığımıza
sığınan muhacirleri korumak ve büyütmek yerine, onları kurutmayı ve bitirmeyi tercih
ediyoruz. Gönüllerinde büyüttükleri insanlıkla kapımızı çalan muhtaçlara, maalesef
acımasız bir şekilde insanlıktan çıkmış katliamlar sunuyoruz.
İnsan onur ve izzetiyle bağdaşmayan bu insanlık dışı duruma
tepki verirken bile ayarsız cümleler kuruyoruz. Bir şeyi lanetlerken, bir başka
aynı şey olmasın adına hiçbir şey yapmıyoruz. Vicdanımızı rahatlatarak, hiçbir
şey olmamış gibi devam ediyoruz hayata. Hangi birini unutmadık... Bunu da
unutacağız, lakin vicdanımız biraz daha kirlenecek. Bu kirlilik tamamen vicdanlarımız
tükenene kadar devam edecek. Biz merhamet dileyeceğiz, birileri ölüm…
Güzel olmalıydık. Zira, insanlığımızı en güzel kıvama
getirmek için nefes alıyorduk. Zarifoğlu, oldukça zarif bir şekilde ne güzel
demişti: "Evinizde, giyiminizde,
mektubunuzda, işinizde, sözünüzde, namazınızda, duanızda, secdenizde,
orucunuzda, insanlara ve hayvanlara muamelenizde hep güzel olun..." Güzellik timsali olmalıydık.
Oysa bu çirkinlik, tüm güzellikleri siyah bir örtüye bürüdü. Arkada utanç dolu,
gönlümüze kıpkırmızı bir kan bıraktı.
“İffetlerini korumak için
gelmiştim. Bundan sonra gelmeme gerek yok…” Sakarya'da katledilen Suriyeli masumların aile reislerinin kahır içinde merhamet ötesi cümlesi: “Trafik kazasında öldü deyin, yanlış
tanımasınlar…”
Yerin
dibine girmekten ziyade, vicdanlarını sahillerde teskin eylemek için bir türlü
denize girememekten şekvacı tahammülsüzler bu sözü duydular mı acaba? Takipçilerine
hedef göstermek için sosyal medyadan kin kusanlar, bu sözün anlamı hakkında
düşündüler mi? Kaygılarını kavgaları haline getirmekten zevk alanlar, daha çok
zevklendiler mi? Kadının güzelliğini bahane ederek haber yapanlar, on aylık
yavrucakla birlikte o kadının bir gün hesap soracağını düşünerek utandılar mı?
İnsanlığımız
hayvanlardan daha aşağı bir yöne freni patlamış bir şekilde hızla inerken, biz
yukarılarda kalan ömrümüze değerler biçmeye çalışıyoruz. Kendimizi
kandırmayalım. İnsanlığımız çevremizdeki ülke insanlarından çok da kaliteli bir
insanlık değil. Seçilmiş üstün ırk değiliz.
Meselemiz, içimizdeki bu şeref
yoksunlarıyla aynı minvalde olmamak için, elimize ve yüreklerimize bulaşmış bu
kanı vicdanlarımızdan yine merhametle silmek zorunda olmamızdır.
Kucaklayacağız
yeniden. İnsanlığımızı açacağız muhtaç kardeşlerimize. Kabilecilik ruhunu bir
kenara bırakacağız. Bizi biz yapan değerin Müslümanlıkta ve insanlıkta eş
olduğumuz kardeşlerimizle kucaklaşmamız olduğunu unutmayacağız. İyi olacağız.
Şimdi
insanlık zamanı…
İyi
insanları çoğaltmalıyız. İyi insanlar sustukça kötüler seslerini yükseltmeye
devam ediyorlar. İyilerin dünyayı iyi yapmak için yeniden harekete geçmesi
gerekiyor. Bir iyilik hareketinin, kalplerimizi birbirine ısındırması için
Allah’a duaya kalkması gerekiyor.
Yoksa…
Biz bu kin ve nefret kusmuğunda boğulacağız…
Yorumlar
Yorum Gönder